Editorials
Sayı Editöründen
Prof.Dr.Haldun GÜNER
Article Language: TR
Copyright Ⓒ 2024 by Türkiye Klinikleri. This is an open access article under the CC BY-NC-ND license (
http://creativecommons.org/licenses/by-nc-nd/4.0/)
Değerli Meslekdaşlarım,
2000'li yılların ilk Jinekoloji ve Obstetrik derginizden hepinize kucak dolusu selamlar. Bundan önce de olduğu gibi, derginiz ilkeleri doğrultusunda, sizlerden aldığı güçle, yayın hayatına, yine büyük bir şevk ve coşkuyla devam edecektir.
Türkiye Kliniklerinin diğer kardeş dergileriyle birlikte, ülkemizin en çok okunan, en çok abonesi olan ve doğal olarak en çok satın alınan Jinekoloji ve Obstetrik dergisi olmaya devam edecektir. Başarının %99'u ter, kalan %1'i ise şansdır derler. Hep birlikte çabalamaya, çalışmaya, yenilikleri yakalamaya, takip etmeye, henüz bilinmeyen gerçekleri bulmaya, varsa yanlışlarımızı düzeltmeye, eski, demode olmuş bilgi ve yöntemleri değiştirmeye devam edeceğiz. Atılan küçük adımlar, yapılan her çalışma bilimsel arenada değerlendirildiğinde ve diğer ülkelerle kıyaslandığında, ülkemizin bilimsel düzeyini yükseltmeye devam edecektir.
Geçen yüzyıla global olarak baktığımızda tıp ya da diğer alanlarda genel olarak başarılı işler yapıldığını söyleyebiliriz. Ancak öz eleştiriyle iğneyi kendimize batıracak olursak çok üst düzeyde işler yaptığımızı, bilimsel davranışlara yön verdiğimizi, önderlik ettiğimizi söylemek zordur. Hatırladığım kadarıyla birtek Dr.Hulusi BEHÇET ile literatüre kalıcı olarak geçebildik. Kendi alanımızda içtenlikle konuşacak olursak, DNA'yı ilk biz bulmadık, ilk IVF gebeliğini, ilk ICSI'yi, bu konudaki ilk kuralları biz geliştirmedik, ilk modern kanser ameliyatını, ilk kalp naklini, ilk bypass ameliyatını biz gerçekleştirmedik. ''Elde olanaklar vardı da biz yapmadık mı?'' şeklinde bir savunma yapılabilir. Milattan 2000 yıl önce bir tapınakta şöyle yazılıdır. ''Dünya sizin ne kadar fırtınalarla boğuştuğunuzla değil, sadece teknenizi salimen limana uluştarmanızla ilgilenir.'' Geçtiğimiz yüzyılda pekçok bilim adamımız gelişmiş ülkelere giderek, oralarda eğitim kurumlarında, üniversitelerde iş bulmuşlar yıllarca çalışmışlar, profesörlük, klinik direktörlüğü gibi en üst bilimsel düzeylere ulaşabilmişlerdir. Her türlü olanağın bulunduğu yerlerde yıllarca görev yapmışlardır. Pekçok bilimsel araştırma yapmışlar, yayınlamışlar, pekçok başarıya imza atmışlardır. Ama buna rağmen literatürü değiştiren ses getiren çalışmaları üzülerek de olsa çok fazla göremedik.
Bilim ve sanatın en önemli kriterlerinden biri hepinizinde bildiği gibi NOBEL ödülleridir. Şimdiye kadar ülkemizden NOBEL alan çıkmamıştır. Yıllarca demokrasiden yoksun olan Macaristan'dan bile 24 bilim adamı NOBEL almıştır.
Herne kadar bunlardan 21'ini Macaristan'dan ABD'ye gidenler oluşturmaktaysada, bizden gidenler böyle işlere pek de kafa yormamışlardır. İkinci dünya savaşı sonrasında, pekçok Japon eğitim için Amerika'ya gitmiş, eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine dönerek o hepimizce bilinen Japon mucizesinin gerçekleşmesine katkıda bulunmuştur. Bizden gidenlerse oralarda kalmışlardır. O zamanlar, eğer iki Japon öğrenci aynı üniversiteye eğitim için gidiyorsa, gitmeden önce kendilerine söylenen ''biriniz birinci diğeriniz ikinci olacaksınız'' talimatıdır. Bu talimat yüzünden, üçüncü olacağını öğrenince, harakiri yapan öğrenciler olmuştur. İşte bu anlayış Japonya'yı dünyanın ikinci gelişmiş ülkesi yapmıştır. Genç meslekdaşlarım, eskiden ülkemizde yabancı dil bilenler azdı, yabancı yayınları takip zordu, olanaklar daha kısıtlı idi. Şimdi ise pekçoğunuz en az bir yabancı dil biliyor, elinizin altındaki İNTERNET sayesinde en yeni bilgiye kolayca ulaşıyorsunuz. Bizler geçen yüzyılda benim üniversitem şu kadar eskidir, bu kadar köklüdür, benim hastanemde şu kadar çok yatak vardır, falanca ameliyatı ilk bizler yaptık, günde şu kadar çok doğum olur, şu kadar çok poliklinik yapılır, ben şu kadar çok ameliyat yaptım, şu kadar çok radyolojik tetkik, ultrason, amniosentez, IVF gebeliği elde ettik gibi şeylerle uğraştık. Genç meslekdaşlarım, siz bunlarla değil, ben ülkemin tıbbına ne gibi yenilikleri getirebilirim, ne gibi bilinmeyeni bilinir hale getirebilirim, ne gibi eksik ve yanlış uygulamaları doğrularıyla değiştirebilirim gibi düşüncelerle uğraşın. Araştırmalarınız daha çok bu yönde olsun.
Gelecek sayıda buluşmak üzere saygılarımla.
Prof.Dr.Haldun GÜNER
Editör