E-ISSN: 2619-9467

Cover    
Year 2001 - Volume 11 - Issue 4

Open Access

Peer Reviewed

EDITORIALS
2298 Viewed

Editorials
Sayı Editöründen


Article Language: TR
Copyright Ⓒ 2024 by Türkiye Klinikleri. This is an open access article under the CC BY-NC-ND license (http://creativecommons.org/licenses/by-nc-nd/4.0/)
SAĞOLASIN İNTERNET

Değerli meslektaşlarım, bizim gençliğimizde ''sağolasın izocam'' adında bir TV reklamı vardı. İzocam öncesi apartman yalıtımı iyi olmadığından alt katlarda oturanların sıcaktan pişmesi, en üst kattakilerin ise soğuktan titremesi mizahi şekilde anlatılır, çatıda izocam kullanımı sonrasında ise sorun çözüldüğü için, apartman kapıcısı ''sağolasın izocam'' diye konuyu noktalardı. İşte bu benzetmeyle ben de bu köşe yazısına ''Sağolasın İnternet'' diye başlık attım.

Arkadaşlar, eskiden asistanlığımızda literatür bulmak için iş günlerinde kıdemlilerden izin alabilirsek öğleden sonraları, ya da hafta sonlarımızın çoğunu, kütüphanelerde geçirirdik. Çalışan memurlara rica minnet dergileri tek tek çıkarttırırdık. Çoğu zamanda, ''efendim dergi falanca hocada, biz isteyemeyiz, ya da bu sayılar ciltçiye gitti'' diye yanıtlarla kahrolurduk. Aradığımız makalelerden bulabildiklerimizi mümkün olursa önceleri eve götürüp tercüme ederdik. Seksenli yıllarda fotokopi çıkınca dergi taşıma külfetinden kurtulduğumuzda ne kadar da sevinmiştik. Bu sefer fotokopi memurlarıyla dalaşmaya başladık. Bazen sorumlu memur yemekte olur, bazen kağıt ya da mürekkep biter, bazen de makine arızalanırdı. Ya da siz sırada beklerken bir torpilli önünüze geçirilirdi, Efendim, ''falanca hocanın acil çekilmesi gereken fotokopileri var sizi ancak iki saat sonra alabilirim'', denilirdi. Dergileri topluca dışarı çıkartmak yasaktı, ancak memurlardan yakınınız varsa, isterse elli dergi olsun, acilen yakındaki fotokopiciye atılır bu sefer de orada beklenirdi. Bu anlattıklarım kütüphanede bulunan dergiler için olanlardı. Genelde aranılan dergilerin ancak bir kısmına abone olunduğundan, bulunamayan dergilerden makale çıkartmak için çok zorlanırdık. Önceleri ancak yurt dışı imkanlardan yararlanırdı.

YÖK kurulduktan sonra, Bilkent'teki YÖK kütüphanesine gitmeye başladık. Yinede bir makaleye ulaşmak bazen birkaç ayımızı alıyordu.

Seksenli yıllarda ve doksanların başında işler böyle yürüyordu. Eskiden yabancı dil bilen azdı, yabancı kitaplar şimdiki kadar kolay bulunmuyordu. Bilgiye ulaşmak zordu. Yazılarımızı daktiloda defalarca yazar, düzeltmek için sık sık daksil kullanırdık. Şimdi ise İnternet sayesinde dünyada yayınlanmış ciddi dergilerin hemen tamamına anında ulaşabiliyoruz. İşler masa başında halloluyor, yerinizden kalkmadan, herhangi bir yere gitmeden. Bu gidişle kütüphanelerden başka kişilerin dergilere abone olmalarına bile gerek kalmayacak. Kısa süre içinde istediğimiz konuda bilgilerimizi güncelleştirebiliyoruz. İş bununla da kalmıyor kimin ne kadar yayını olduğunu, yayınlarını kimlerle yaptığını, yayınlarına atıf alıp almadığını da anında öğrenebiliyoruz. Hem de karşımızda oturup, o meslektaşımız çayını yudumlarken. İşin gerçeği bundan sonra kimse uluorta, desteksiz atamayacak. Kimler daha çok bilimsel, kimler gerçek araştırmacı, kim başkalarının arkalarında katar vagonu gibi gidiyor, kim gerçek bilimsel çalışıyor hemen ortaya çıkıyor.

Desteksiz atmalar bundan sonra sadece politikacılara ait olacak gibi görünüyor.

İş sadece yayınlarla kalsa iyi, kim nerelerde okumuş, hangi hastanelerde çalışmış, hangi yıllarda ne kadar süreyle yurt dışına gitmiş, hangi konularda çalışmış, yurt dışından döndükten sonra ayin konudaki çalışmalarına ne kadar devam etmiş, yurt dışından hangi yenilikleri, hangi ameliyat tekniklerini getirip yeni uygulamaları başlatmış, herhangi bir konuda kitap yayınlamış mı? Eğitim ve çalışma hayatında ne gibi ödüller almış, idarecilik görevleri, özel zevkleri, hobileri nelerdir. Tüm bu bilgilere de, eğer kendisi deklare etmişse bir çırpıda ulaşabiliyorsunuz.

Yani açıkçası internet sayesinde takke düşmüş kel görünmüştür. Kimsenin uluorta palavra atma imkanı kalmamıştır. Herşey şeffaflaşmıştır. Kimsenin gizlisi saklısı kalmamıştır. İşte bu nedenle internete çok şey borçluyuz. Sağolasın internet. Gelecek sayıda buluşmak dilegiyle.

Saygılarımla

Prof.Dr.Haldun GÜNER

Editör